İnsülin Direnci Nedir?
Bu kavramı daha iyi anlayabilmek için öncelikle insülin hormonundan ve insülin hormonunun salgılandığı pankreas bezinden biraz bahsetmek yerinde olur. Pankreas bezi karın boşluğunda midenin altında ve arkasında yer alan yaklaşık 100 gr ağırlığında bir bez olup temel olarak iki fonksiyonu vardır. Bunlardan birincisi sindirim enzimleri salgılayarak besinlerin sindiriminde ve emilmesinde görev almasıdır. Pankreas bezi hacminin büyük kısmı aslında sindirimde görevlidir. İkinci fonksiyonu ise salgıladığı hormonlarla sindirilen besinlerin depolanması, yakılması gibi metabolik faaliyetlerin düzenlenmesidir. İkinci görevi yerine getiren pankreas kısmı tüm pankreasın yalnızca %1-2'sini oluşturur. Yani 100 gr ağırlığındaki bir pankreas bezinin yalnızca 1-2 gramı hormon salgılamaktadır. Bu 1-2 gr hormon salgılayan pankreas hücreleri topluluğuna adacıklar denir. Adacıklar ve içindeki hücreler yalnızca mikroskop ile görülebilecek büyüklüktedir. Adacıklar pankreas içinde dağınık olarak yerleşmişlerdir. Adacık içinde 5 farklı hormon salgısı bulunmaktadır. İnsülin de bunlardan birisidir ve insülin salgılayan adacık hücrelerine beta hücresi denir. Yani 100 gramlık pankreasın yalnızca 1-2 gramı hormon salgılamakta, bunun da yalnızca bir kısmı insülin yapmaktadır.
Görüldüğü gibi 70 kg ağırlığındaki bir insanda insülin gibi önemli ve hayatı bir hormon salgısı yapan vücut dokusu, 1 gramın bile altındadır ki bu da yaklaşık vücut ağırlığının 70000'de 1'idir. Yani bu hücreleri, doğada nadir bulunan madenler olan elmas veya altın gibi düşünebilirsiziniz. Bu nedenle pankreasın beta hücrelerine iyi bakmamız ve deyim yerindeyse onları çok fazla yormamamız gerekmektedir.Yorduğumuz takdirde insülin direnci ile başlayıp, şeker hastalığı ve bir çok damar hastalığı ile sonlanan olaylar zinciri gelişmektedir. İnsülinin yapıldığı yeri de anladığımıza göre, artık insülinin ne gibi hayatı fonksiyonları olduğundan bahsetmekte fayda var. Bunları bilmemiz de insülin direncini anlamamız açısından oldukça faydalı olacaktır. İnsülin hormonu, yapıldığı yerden kan yolu ile etki edeceği vücut bölgelerine taşınmaktadır ve etkisini buralarda gerçekleştirmektedir.
İnsülinin esas görevi sindirilmiş gıdaların depolanmasını sağlamaktır. İnsülin, sindirilen ve barsaktan emilen mikrobesinleri makrobesinelere çevirerek depolanmasını sağlar. Yani insülin basitçe parçalayıcı değil yapıcı ve aynı zamanda depolayıcı bir hormondur. İnsülin, besinlerle aldığımız kalorinin fazlasını yağa çevirerek vücuttaki yağ dokusu depolarında toplanmasını sağlar. İnsülin, yağ dokusu dışında direk ya da indirek olarak vücuttaki hemen her dokuyu etkilese de özellikle enerji metabolizması için özelleşmiş organlar olan karaciğer ve kas dokuları için özellikle önemlidir. İnsülinin kan akımı yoluyla ulaştığı ilk önemli organ karaciğerdir. İnsülin karaciğerde şekeri depo haline (glikojen) çevirir. Bu sayede acil durumlarda kullanılmak üzere depolanmış 100-110 gr glikojen karaciğerde insülin sayesinde bulundurulur. Bu da yaklaşık 440 kcal enerji sağlar vücuda.
Ayrıca karaciğerde, proteinlerin yapı taşı olan aminoasitlerden glukoz yapım işlemini durdurur. Glukozun da parçalanarak enerjiye dönüşmesini sağlar. Böylece dört bir koldan şekerin kullanılmasını, depolanmasını sağlayarak kandan şekeri uzaklaştırmış olur. İnsülinin kas dokusundaki etkilerine bakacak olursak, kas dokusuna amino asit taşınmasını arttırarak protein yapımını artırır. Ayrıca insülin, fiziksel aktivite sonucunda harcanan kastaki depo şekerlerin (glikojen) tekrar oluşmasını sağlayarak yine depoyu yerine koyar. İnsülin bunu, kas hücresi içine şeker taşıyarak sağlar. Böylece karaciğerde olduğu gibi şekerin, kasta kullanılmasını ve depolanmasını sağlayarak kandan şekeri bir kez daha uzaklaştırır. Tabi bunu yapabilmesi için kasların aktif ve devamlı olarak çalışıyor olması gerekir ki kas enerji kullansın. Yani yeterli fiziksel aktivite ile bu durum sağlanabilir.
Yetmiş kg’lık bir kişinin kas dokusunda, yaklaşık 500-600 g glikojen depo edilir. Bu da yaklaşık 2000-2400 kcal enerji deposu anlamına gelir. Ancak kas dokusunda, karaciğerde olan enzimlerden birisi olmadığı için bu depodaki şeker kana geçemez yalnızca kas dokusunda ihtiyaç olduğunda kullanılır. Kas bu depoyu tükettikçe de kandan kas dokusuna şeker alınarak yine depo doldurulur. Öte yandan insülin beyine şeker giriş çıkışını etkilemese de beynin anahtar bölgelerine etki ederek leptin hormonu ile birlikte iştahı azaltır ve enerji tüketimini artırır. İnsülin etki ettiği belki de en önemli dokulardan birisi de yağ dokusudur. İnsülin, fazla enerjiyi yağ dokusunda trigliserit olarak depolar. Trigliserit enerjiyi depolamanın en etkin yoludur. Öyle ki depolanmış yağın 1 gramından 9 kcal enerji sağlanabilirken, depolanmış proteinin veya karbonhidratın 1 gramından ancak 4 kcal enerji sağlanır. Tipik olarak 70 kg ağırlığındaki bir kişide normal depo görevi gören cilt altı yağ dokusunun enerji içeriği 100.000 kcal dolayındadır. Yani günlük 2000 kalori harcayan normal kilolu bir erişkin, yağ dokusundaki bu enerjiyi ancak 50 günde bitirebilmektedir.
İnsülinin yağ dokusunda depo edici etkisinin en hayati sonucu, fazla enerjiyi burada tutarak karaciğer, kas ve kalp gibi organların yağlanmasını engeller. Eğer yağ dokusu olmasaydı bu hayati organlar çok daha erken yağlanacak ve hastalıklar daha erken ortaya çıkacaktı. Sonuç olarak insülin, sağlıklı kişilerde vücudun esas enerji deposunun yağ dokusu olarak kalmasını sağlar.